Psikolojiye göre ailenin favori çocuğu gerçekten var mı? Bilim ne diyor

Ailede favori çocuk gerçekten var mı? Bu soruyu kendine hiç sordun mu? Belki hep annenin göz bebeği sendin, belki de kardeşinin hep bir adım önde olduğunu hissederek büyüdün. Ya da belki de “bizim ailede böyle bir şey yok” diye kendini inandırmaya çalıştın. Ama işte şaşırtıcy bir gerçek: bilimsel araştırmalar, çoğu ebeveynin çocuklarına farklı davrandığını ortaya koyuyor. Evet, yanlış duymadın. Bu sadece kafanda kurduğun bir şey değil, bilim bunu net bir şekilde doğruluyor.

1995 yılında yapılan klasik bir çalışma, ebeveynlerin yüzde 65’inin çocuklarından en az birini diğerlerinden daha fazla sevdiğini kabul ettiğini gösterdi. 2020’deki bir meta-analiz de ebeveynlerin farklı muamelesinin hem kardeş ilişkilerini hem de çocukların gelişimini etkilediğini teyit etti. Yani buradan şunu anlıyoruz: favori çocuk meselesi şehir efsanesi falan değil, araştırılmış ve belgelenmiş gerçek bir olgu.

Peki neden bu konuya bu kadar kafa yoruyoruz? Çünkü favori çocuk olmak ya da olmamak, sadece çocuklukta yaşanan birkaç kıskançlık anından ibaret değil. Bu deneyim, yetişkin olduğumuzda kim olduğumuzu derinden etkiliyor: özgüvenimizden romantik ilişkilerdeki davranışlarımıza kadar her şeyi şekillendiriyor. Gelin bu konuyu tabu olmaktan çıkaralım ve bilimin ışığında açık açık konuşalım.

Ebeveynlerin Gerçekten Favorisi Var mı?

Önce şu rahatsız edici gerçekle başlayalım: çoğu ebeveyn bunu asla açıkça kabul etmez. “Hepsini eşit seviyorum” neredeyse her anne babanın evrensel mantrasıdır. Ve muhtemelen duygusal açıdan bu doğrudur; her çocuğa duydukları sevgi gerçek ve derin. Ama herkesi eşit sevmek ile herkese eşit davranmak tamamen farklı şeyler.

Son araştırmalar, ebeveynlerin bazı çocuklara diğerlerinden daha fazla ilgi, sabır ve duygusal destek verme eğiliminde olduğunu gösteriyor. Bu her zaman bilinçli bir seçim değil: bazen karakter uyumundan, bazen doğum sırasından, bazen de çocuğun mizacının ebeveyninkiyle daha iyi uyuşmasından kaynaklanıyor. Bir çocuk anne gibi sakınse diğeri sürekli çatışma yaratıyorsa, ebeveyn-çocuk dinamiğinin farklılaşması doğal. 2005 tarihli bir çalışma, ebeveynlerin yüzde 70’inin çocuklarına farklı düzeylerde disiplin ve sıcaklık uyguladığını gözlemledi.

Favori Olmak Hangi Avantajları Getiriyor?

Şimdi bazılarının hoşuna gitmeyecek bir kısma geliyoruz: kendini favori hisseden çocuklar gerçekten somut avantajlarla büyüyor. Son çalışmalar, ebeveynlerinden daha fazla ilgi ve onay alan çocukların okul başarılarının daha iyi olduğunu, duygusal düzenlemelerinin daha sağlıklı olduğunu ve genel olarak ruh sağlıklarının daha iyi olduğunu gösteriyor. 2018’deki uzun süreli bir araştırma, ebeveynlerinden daha olumlu eğitim alan gençlerin ergenlikte daha yüksek özgüven ve daha düşük depresyon puanları gösterdiğini keşfetti.

Bunun nedeni basit: duygusal destek, bir çocuğun özgüveninin üzerine inşa edildiği temel tuğla. Sürekli onaylanan, dinlenen ve kendini önemli hisseden bir çocuk, kendine güvenen bir yetişkin oluyor. Bu gençler stresi daha iyi yönetiyor, ilişkilerde daha sağlıklı sınırlar koyuyor ve genel olarak hayata daha iyimser bakıyor. Tabii diğer kardeşler için pek adil değil ama bilimsel veriler açıkça bu yönü işaret ediyor.

Peki Ya Favori Olmayan Çocuklar?

İşte hikayenin karanlık tarafına geldik. Kendini favori hissetmeyen çocuklar, ebeveynleriyle ilişkilerinde ciddi zorluklar yaşıyor. Araştırmalar bu çocukların anne babayla daha zayıf duygusal bağlar geliştirdiğini, daha düşük özgüvene sahip olduğunu ve yetişkin olduğunda sürekli onay aradığını gösteriyor. 2014 tarihli bir çalışma, favori olmayan çocukların daha düşük özgüven ve daha yüksek kaygı ile ilişkili olduğunu buldu.

Şu sahneyi hayal et: sürekli kardeşinle karşılaştırılıyorsun. “Bak kız kardeşin nasıl çalışıyor”, “Neden ağabeyin gibi başarılı olamıyorsun?” Bu cümleler sadece anlık bir üzüntü bırakmıyor: beyinde yıllarca aktif kalan derin izler açıyor. Kendinle olan ilişkini, partnerinin sana nasıl davranmasına izin verdiğini, işte nasıl davrandığını etkiliyor.

İlginç bir detay: bu etki ilk çocuklarda biraz daha hafif görünüyor. Çünkü ilk çocuk olarak bir süre tüm ilgiyi sen aldın, diğerleri gelmeden önce. Dolayısıyla sonradan küçük bir kardeş favori olsa bile darbe o kadar ağır olmuyor. Ama ikinci ve üçüncü çocuklar için durum gerçekten yıkıcı olabiliyor. 2017’deki bir meta-analiz, doğum sırasının etkilerini inceleyerek ilk çocukların genellikle daha iyi sonuçlar gösterdiğini ama favori olma statüsünün doğum sırasından bağımsız olarak etki yaptığını doğruladı.

Ebeveynlik Tarzları ve Uzun Vadeli Sonuçlar

Psikoloji dünyasında Diana Baumrind’in çalışmaları, ebeveyn davranışlarının çocukları nasıl etkilediğini anlamak için dönüm noktası sayılıyor. Baumrind’in 1960’lar ve 70’lerdeki araştırmaları, ebeveynlerin iki temel boyutta farklılaştığını belirledi: sıcaklık ve kontrol. Buradan farklı tarzlar doğdu: otoriter (yüksek kontrol, az sıcaklık), demokratik (dengeli), ihmalkar ve aşırı hoşgörülü.

Otoriter tarzda olan ebeveynler – şefkat göstermeden kumanda eden tipler – çocuklarında düşük özgüven ve yüksek kaygı yaratıyor. Sürekli eleştirildiğin ve asla yeterince iyi olmadığını hissettiğin bir ortamda büyümeyi düşün. Şimdi buna favori çocuk dinamiğini ekle: bir kardeş eleştiri yağmuruna tutulurken diğeri göklere çıkarılıyor. Sonuç zamanla kalıcı travmalara yol açabiliyor. Baumrind modelinin 1991’deki güncellemeleri, bu davranışların uzun vadede özgüvende düşüşle bağlantılı olduğunu teyit etti.

Tam tersi, kabul ve destek gösteren ebeveynler çok daha huzurlu çocuklar yetiştiriyor. Bu çocuklar kendilerini güvende hissediyor, hata yapmaktan korkmuyorlar, özgürce deneyimliyor ve sağlıklı bir özgüven geliştiriyorlar.

Favori Çocuğun Hikayesi Nasıl Başlıyor?

Peki ebeveynler favorilerini nasıl belirliyor? Aslında çoğu durumda bu bilinçli bir karar değil. İşte en yaygın nedenlerden bazıları:

  • Kişilik uyumu: Sakin bir anne ve sakin bir çocuk doğal olarak daha az çatışıyor, yakınlık oluşuyor. 2010’da yapılan bir araştırma, ebeveyn ve çocuk arasındaki kişilik benzerliğinin favori olma algısını artırdığını gösterdi.
  • Doğum sırası: İlk çocuk genellikle daha fazla ilgi alırken sonrakiler ebeveynler yorgunken geliyor.
  • Cinsiyete bağlı beklentiler: Bazı kültürlerde erkekler daha fazla değer görürken bazılarında kızlar ebeveynlerle daha güçlü duygusal bağlar kuruyor. 2015’teki kültürel farklılıklar üzerine bir çalışma bu gözlemi destekliyor.
  • Başarılar ve yetenekler: Okulda veya sporda başarılı olan çocuklar bilinçsizce daha fazla övgü alıyor.
  • Ebeveynin çocukluğu: Bir ebeveyn kendine benzeyen çocukla daha kolay özdeşleşebilir ya da olmak istediği kişiyi temsil eden çocuğu tercih edebilir.

Kardeş Rekabeti ve Psikolojik Sonuçlar

Favori çocuk dinamiğinin en görünür etkisi kardeş ilişkilerinde ortaya çıkıyor. Sanki iki çocuk aynı kaynaklar için yarışıyor: ebeveynlerin sevgisi, zamanı ve ilgisi. Bu, tüm çocukluk boyunca sürebilen bir gerginlik yaratıyor. 2009’daki bir meta-analiz, ebeveynlerin farklı muamelesinin kardeş rekabetini artırdığını doğruladı.

Küçükken kendini favori çocuk hisseder miydin?
Kesinlikle evet
Sanmam ama olabilir
Hayır
hep dışlandım
Bilmiyorum
hiç düşünmedim

Kendini favori hissetmeyen çocuk genellikle iki yoldan birini seçiyor: ya onay almak için sürekli mücadele ediyor (mükemmeliyetçi, başarı odaklı, asla tatmin olmayan bir kişilik geliştirerek), ya da “nasılsa beni sevmiyorlar” diye tamamen isyan ediyor ve sorunlu davranışlar sergiliyor.

Yetişkinlikte Ortaya Çıkan İzler

Bu çocukluk deneyimleri yetişkinlikle sihirli bir şekilde kaybolmuyor. İşte tipik senaryolardan bazıları:

İlişkilerde güvensizlik: Favori olmayan çocuk, yetişkin olarak romantik ilişkilerde sürekli terk edilme korkusuyla yaşayabiliyor. “Beni gerçekten seviyor mu?” sorusu sürekli bir işkenceye dönüşüyor. Bağlanma stilleri üzerine yapılan araştırmalar, çocuklukta güvenli bağlanma geliştiremeyenlerin yetişkinlikte kaygılı veya kaçıngan stiller geliştirme eğiliminde olduğunu gösteriyor. Bowlby’nin teorisinin 2016’daki güncellemeleri bunu doğruluyor.

Onay arayışı: Sürekli başkalarını mutlu etmeye çalışmak, hayır diyememek, kendi ihtiyaçlarını hep ikinci plana atmak: bunlar çocukken yeterince onay almamış kişilerin tipik davranışları. İşte aşırı çalışkan olabiliyorlar çünkü başarı ve övgü, eksik kalan ebeveyn onayını telafi ediyor gibi görünüyor.

Özgüven sorunları: “Yeterince iyi değilim” düşüncesi köklü bir inanç haline geliyor. Bu insanlar ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar kendilerini hep yetersiz hissediyor.

Kardeşlerle mesafeli ilişkiler: Yetişkinlikte bile favori olan kardeşe karşı bilinçaltı bir kırgınlık devam edebiliyor. Aile toplantıları gergin geçiyor, samimi ilişkiler kurmak imkansız hale geliyor.

Favori Olmak Her Zaman Cennet Değil

Şimdi madalyonun öbür yüzüne bakalım. Favori çocuk olmak düşündüğün kadar cennet değil. Evet, avantajları var ama gizli bedelleri de mevcut.

Favori çocuk genellikle ebeveyn beklentilerinin ağırlığını omuzlarında taşıyor. “Her şeyi mükemmel yapmalıyım, yoksa bu özel statümü kaybederim” düşüncesi sürekli bir performans baskısı yaratıyor. Bu gençler, özgün olmak yerine ebeveynlerinin istediği kişi olmaya çalışarak büyüyebiliyorlar. 2021’de yapılan bir çalışma, favori çocukların artan mükemmeliyetçilik ve kaygı yaşadığını buldu.

Ayrıca kardeşlerine karşı suçluluk hissedebiliyorlar. “Neden ben daha fazla sevgi alıyorum?” sorusu içlerinde garip bir rahatsızlık yaratıyor. Bazıları bu avantajı hak etmediklerini düşünerek kendilerini sabote edebiliyor.

Şimdi Ne Yapacağız?

Bunca ağır değerlendirmeden sonra iyi haber şu: geçmişi tanımak ve etkilerini anlamak, iyileşmeye doğru atılan ilk adım. Eğer favori olmayan çocuk olduysan, bu deneyimin seni nasıl şekillendirdiğini fark etmen bile kocaman bir ilerleme.

Farkındalık geliştir: Hangi davranışlarının çocukluk deneyimlerinden kaynaklandığını anlamaya çalış. Sürekli onay mı arıyorsun? Kendini hep yetersiz mi hissediyorsun? Bu sorular otomatik düşünce kalıplarını kırmana yardımcı olabilir.

Duygularını geçerli say: Kendine “abartıyorum” deme. Eğer favori olmadığını hissettiysen, o duygular geçerli. Kendini suçlamak yerine, o zamandaki çocuğa karşı şefkatli olmayı öğren.

Ebeveynlerinle konuş (hazırsan): Kolay bir sohbet değil ama bazıları için çok terapötik olabiliyor. Birçok ebeveyn yarattığı etkinin farkında bile değil. Açık bir diyalog hem senin hem onların anlamasına yardımcı olabilir.

Kardeş ilişkilerini yeniden gözden geçir: Belki kardeşine duyduğun öfke aslında ona değil duruma yönelik. Yetişkinlikte bu ilişkileri yeniden inşa etmek mümkün.

Profesyonel yardım al: Özgüven, ilişkiler veya kaygıyla mücadele ediyorsan bir terapist bu çocukluk deneyimlerini işlemene yardımcı olabilir. Bilişsel davranışçı terapi veya şema terapi, bu köklü inançları dönüştürmede özellikle etkili. 2020’deki meta-analizler BDT’nin özgüven sorunlarındaki etkinliğini doğruluyor.

Ebeveynlere Notlar

Eğer ebeveynsen ve okurken “Ben de bunu yapıyor muyum?” diye soruyorsan, bu zaten harika bir başlangıç noktası. Göz önünde bulundurman gereken bazı ipuçları:

Kendinle dürüst ol: Evet, bir çocukla doğal bir uyumun olması mümkün. Bu normal. Ama bu diğer çocuğunu daha az takdir ettiğin anlamına gelmiyor.

Davranışlarını gözlemle: Her çocukla ne kadar vakit geçiriyorsun? Onlarla nasıl konuşuyorsun? Birini överken diğerini eleştiriyor musun? Bu farkındalık değişimin ilk adımı.

Her çocuğun özgünlüğünü kutla: Karşılaştırmalardan kaçın. “Neden ağabeyin gibi olamıyorsun?” demek yerine “Senin güçlü yönlerin neler?” diye sor.

Bireysel vakit ayır: Her çocukla ayrı ayrı kaliteli anlar geçir. Bu her birinin kendini özel hissetmesini sağlıyor.

Sıfırdan Başlamak: Geçmiş Değişmez Ama Gelecek Değişir

Favori çocuk dinamiği, ailelerde düşünülenden çok daha yaygın bir gerçek, sadece pek konuşulmuyor. Bilim bize bunun sadece kafamızda olmadığını söylüyor: gerçek ve ölçülebilir etkileri var. Favori tarafta olsan da olmasan da bu deneyim kim olduğunun bir parçası.

Ama güzel olan şu: farkındalık güçtür. Geçmişi değiştiremezsin ama bugünkü hayatın üzerindeki etkisini değiştirebilirsin. Çocukluk deneyimlerinin seni şekillendirmiş olması, seni sonsuza kadar tanımlamak zorunda oldukları anlamına gelmiyor.

Belki bu makaleyi okuduktan sonra eski aile fotoğraflarına farklı gözlerle bakacaksın. Belki kardeşinle daha derin bir sohbet edeceksin. Ya da belki kendi çocuklarınla olan ilişkiye yeni bir perspektiften bakacaksın. Her halükarda, sadece bu konuyu gün ışığına çıkarmak ve yalnız olmadığını anlamak bile başlı başına terapötik olabilir.

Çünkü sonuçta hepimiz ailemizi anlamaya ve kendimizle barış yapmaya çalışıyoruz. Ve bu yolculukta bilimin bize sunduğu içgörüler gerçekten fark yaratabiliyor.

Yorum yapın